Herhangi bir müzik aletinin bir sanatçıya ihtiyacı vardır. Ustanın hassas parmaklarının altında çalışmanın gerçek özünü ortaya koyuyor. Ve bu özellikle bir enstrüman tüm orkestra olarak anlaşıldığında önemlidir.
Ne kadar ince bir kulağın, işin ne kadar anlaşıldığının, canlı bir algının ne kadar bir iletkene sahip olması gerektiğini hayal etmek zor. Bu, her notayı anında yakalayan bir usta, kusurları anlayan ince bir nüans, orkestra denilen vücuttaki en görünmez uyumsuzlukları ve başarısızlıkları izliyor. Bir oyuncunun ayrı bir enstrümana ihtiyacı varsa, o zaman bir orkestranın bir kondüktöre ihtiyacı vardır, çünkü bir kişi için tüm orkestra harika melodilerin çalınabileceği enstrümandır.
İletkenler - nereli?
Sonunda sanatın sadece ondokuzuncu yüzyılda şekillendiğini belirtmek ilginçtir. Bununla birlikte, Asur ve Mısır uygarlıklarının ilk kabartmalarında, bir tür asa olan bir kişinin müzik aletleri çalan bir grup insanı kontrol ettiği görüntüler vardı. Özel bir kişinin el hareketlerini kullanarak müziğin performansını kontrol ettiği Antik Yunanistan'da benzer bir şey oldu.
Şefin asasının en yakın akrabası, keman yayıdır, çünkü eşlik eden veya ilk keman tarafından sık sık tempo verilir.
Orkestra performansının gelişiminin ilk aşamalarında şu anda olduğu kadar karmaşık olmadığı söylenmelidir. Ve iletken her zaman gerekli değildi. Kısmen, eserlerin daha da geliştirilmesi ve düzenli karmaşıklığı ile, şefin sanatı ve buna olan ihtiyaç haklı çıkarıldı.
19. yüzyıl - zamanımızın iletkenleri
Senfonik müziğin bir başka komplikasyonu, orkestrada enstrüman sayısında bir artış, tüm bunların özel bir kişi - şef tarafından denetlenmesini gerektirdi. Elinde deri bir tüp şeklinde özel bir sopa tuttu ya da notları bir tüpe yuvarladı. Herkese tanıdık olan tahta çubuk sadece ondokuzuncu yüzyılın başında ortaya çıktı. Viyana Orkestra Şefi Ignaz von Mosel bunu ilk kullanan kişi oldu.
İlginçtir, ancak başlangıçta orkestra şefi orkestrayı izleyicilere bakardı.
Sanatçı pratiğinde, bestecilerin sıklıkla çalışmalarını yaptıkları bir gelenek vardı. Kendi orkestralarıyla gezdiler veya kalıcı bir ikamet yerinde müzik yaptılar. Bu durumda besteci iletken olarak görev yapmıştır.